Gönderen Konu: CEM YILMAZ'IN ÇOCUKLUĞU :) :))  (Okunma sayısı 938 defa)

Çevrimdışı ozlemm

  • Daimi Uye
  • *****
  • İleti: 557
  • Teşekkür: 21
CEM YILMAZ'IN ÇOCUKLUĞU :) :))
« : Ekim 11, 2008, 11:57:24 »
Ben çocukken çok salaktım.
 Edip Akbayram'ın ismini Edi zannederdim. Yani o, benim
 için 'Edi Pakbayram'dı.
 Ablama, 'Nasıl olup da koca bir günü canın sıkılmadan evde
 oturarak geçiriyorsun?' demiştim. 'Büyüyünce insanın canı sokakta oynamak istemez ki'
 cevabını vermişti. Uzunca bir süre büyüyüp büyümediğimi
 anlamak için kendime,
 'Canın sokakta oynamayı istiyor mu?' diye sormuştum.
 Annem erkeğin cinsel organını 'pipi' kadınınkini 'kutu'
 olarak tanımlamıştı. O
 zamanlar TRT'de Cenk Koray'ın sunduğu 'Tele Kutu' diye bir
 yarışma vardı.
 Yarışmacılar, 'Hayır Cenk Bey, ben kutumu açmak istiyorum'
 deyince koşarak
 odadan kaçardım.
 Sabahları kalktığımda aklımın hala yerinde olup olmadığını
 anlamak için 2+2, 3+4
 gibi toplama işlemleri yapardım. Sonuçlar doğru olunca da
 çok sevinirdim.
 Dedemle parka gittiğimiz bir gün TRT'ciler çekim için
 oradaydı. Beni oynarken
 çektiler. Yayın günü bizim aile jeneriğinde gözüktüğüm
 çocuk programını izlemek
 için televizyon başına geçti. Kendimi ekranda görünce,
 'Beni niye parkta
 unuttunuz?' diye gözyaşlarına boğulmuştum.
 'Geri vites' kavramım yoktu. Şoför, kolunu koltuğa atıp
 arkaya doğru bakınca
 araba otomatikman geri geri gidiyor zannederdim.
 Benden büyük kuzenlerim dondurmacıların dondurma
 külahlarının sivri kısmıyla
 kulaklarını karıştırdığını söylemişti. İnanmıştım. Hala da
 külahların sivri
 kısımlarını yemem. Çöpe atarım.
 Babaannem bir gün gelirse sevdiğim dizilerin olmadığı bir
 gün gelsin istiyordum.
 Abimle Karaoğlancılık oynardık. O Karaoğlan olurdu, beni
 de Bizans askeri
 yapardı. Sonra evire çevire döverdi. Çok mühim bir şey
 yaptığımı sandığım için
 canım yansa bile hiç sesimi çıkarmazdım.
 Yeşil ve siyah zeytinin ayrı ağaçlarda yetiştiğini
 sanırdım.
 Bulmacalardaki, 'Annenin erkek kardeşi' kısmına dayımın
 beş harfli ismini
 sığdırmaya çalışırdım.
 Anaokulunda patates baskısı yapmayı öğrenmiştik. O kadar
 hoşuma gitmişti ki,
 evde duvarlara, masa örtülerine filan basmıştım. Ancak
 sanat merakım annemin
 yeni aldığı beyaz eteğe patatesi yapıştırmamla son
 bulmuştu. Hem gönlünü almak
 hem de el koyduğu patateslerime kavuşmak için dahiyane bir
 fikirle öğretmenimin
 yanına gittim. 'Annem' yazısını patatese oydurttum.
 Sevinçle eve gelerek
 soyundum. Renkli boyalara batırdığım patatesi vücudumun
 her tarafına bastım.
 Sonra da annemin karşısına geçtim. Beni o halde görünce
 ağlamaya başlamıştı.
 Madonna ile Maradona'yı kardeş zannederdim. Kendi kendime,
 'Bunların babası ne
 şanslı be. Bir çocuğu futbolun kralı, biri müziğin
 kraliçesi' derdim.
 Birinden özür dilediğim zaman Allah'ın bana bir özür
 vereceğini sanırdım. Sakat
 olacağımı düşünüp hemen 'dilediğim özrü' geri alırdım.
 Kurban Bayramı'nda toplanan derilerden uçak yapıldığını
 sanırdım. Uçakların dış
 yüzeyi bu derilerle kaplandığı için Türk Hava Kurumu'nun
 topladığını
 düşünüyordum. Uçak kaçırma filmlerinde silahla ateş
 edildiğinde ya da a
 patladığında, 'Ayyy! Deri delindi!' derdim.
 'Gil' diye konuşanları fakir zannederdim.
 Annem banyodan çıktıktan sonra babamın söylediği,
 'Sıhhatler olsun' lafını
 'Saatler oldu' diye anlardım. Bunun da, 'Banyoda amma çok
 kaldın' gibi bir şey
 demek olduğunu sanıp babamın anneme kızdığını düşünürdüm.
 Annemin buna karşın
 niye sadece, 'Sağol' dediğini merak ederdim. 'Ne kibar
 kadın', derdim.