KAMU EKONOMİSİ
1. ÜNİTE
Kamu ekonomisinin incelediği konuların neler olduğunu belirlemek.Günümüzde tüm ülkelerde birçok mal ve hizmetin kâr amaçlı özel firmalar tarafından üretildiği ve piyasada alınıp satıldığı, birçok mal yada hizmetinde devlet kuruluşları tarafından üretildiği ve bedel-siz olarak yada maliyetinin çok altında bir bedel düşünüldüğü görülmektedir. Kamu ekonomisi, devlet tarafından piyasa mekanizması dışında üretilen ve sunulan mal ve hizmetlerin üretimini, arzını ve finansmanını konu almakta, devlet gelirlerinin ve
harcamalarının belirlenme süreci ile etkilerini ve sonuçlarını araştırmaktadır. Kamu ekonomisi ekonomi biliminin bir alt dalıdır.Devletin kaynak ayırımı, gelir dağılımı ve istikrar gibi başlıca ekonomik fonksiyonlarını açıklamak.Devletin ekonomideki fonksiyonları genel olarak 3grupta toplanabilir:
. Kaynak ayırımı ile ilgili fonksiyon,
. Gelir ve servet dağılımı ile ilgili fonksiyon,
. istikrar ile ilgili fonksiyon.
Kaynak ayırımı fonksiyonundan özel ve sosyal ihtiyaçların etkin bir biçimde giderilebilmesi için kaynakların kamu ve özel sektör arasında bölüşülmesi
anlaşılmaktadır. Gelir dağılımı fonksiyonu, reel gelir ve servetin bireyler arasında adil bir biçimde paylaşılmasıdır. istikrarın sağlanması fonksiyonundan ise, devletin tam istihdam ve fiyat istikrarını sağlaması ile makul bir büyüme hızını gerçekleştirmesi
anlaşılmaktadır.Devletin ekonomik görevlerinin belirlenmesinde,pozitif ve normatif yaklaşımın anlamını açıklamak.Devletin ekonomideki fonksiyonları ve görevleri belirlenirken ve değerlendirilirken iki yaklaşım söz konusudur:Pozitif yaklaşım neden-sonuç ilişkilerini araştırır,olabildiğince nesneldir.Normatif yaklaşım ise değer yargılarına, dünya görüşüne, politik tercihlere bağlıdır, dolayısıyla özneldir. Gerçek yaşamda devletin rolü belirlenirken her iki yaklaşım (duruma göre farklı ölçülerde) birlikte rol oynamaktadır. Devletin ekonomideki yerinin belirlenmesinde ne
gibi ölçülerin kullanıldığını saptamak.Devletin ekonomideki yerini görmek amacıyla çeşitli ölçüler kullanılır. Bu ölçülerin her biri konunun belirli bir yönünü aydınlatır. Devlet harcamalarının ekonomideki yeri açısından en çok Devlet Harcaması/GSMH oranı ile Devletin Gerçek Harcama-sı/GSMH oranı kullanılır. Devlet gelirlerinin göreli önemi açısından ise Devlet Gelirleri/GSMH oranı ile Vergi Geliri/GSMH gibi oranlar kullanılmakta-dır. Devletin ekonomideki yerini başka açılardan yansıtmak üzere .Devletin istihdamdaki Payı,Devlet Yatırımları/Toplam Yatırımları gibi oranlarda kullanılmaktadır.20. yüzyılda, özellikle II. Dünya Savaşı’ndan sonra ve 1980le re kadar devletin ekonomi içindeki yerinin genişlediği görülmüştür. 1980ler den itibaren bu artış duraklamış gözükmektedir. Az sayıda ülke-de sınırlı bir gerileme gerçekleşmiştir. Günümüz de devlet harcamalarının ve devlet gelirlerinin GSMH ye oranı gelişmiş ülkelerde belirgin ölçüde daha yüksektir. Ancak gelişmiş ülkelerin kendi aralarında da sosyal ve politik dengelere bağlı olarak önemli farklar görülebilmektedir.Türkiye de devletin ekonomideki yerini belirlemek.
Türkiye de ele alınan 1994-2001 döneminde gerek devlet harcamalarının gerek devlet gelirlerinin GSMH ya oranında önemli bir artış olmuştur. Ancak, harcamalardaki artış gelirdeki artıştan daha büyük olduğu için bütçe açığında ciddi bir genişleme meydana gelmiştir. Ayrıca, yine ele alınan dönem-de transfer harcaması gerçek harcamanın hayli üs-tüne çıkmış, hatta 2001 de iki katını aşmıştır. Bura-da önemli nokta, transfer harcamalarının büyük bölümünü faizlerin oluşturmasıdır.
2.Özet
Ekonomi biliminin temel araştırma alanı olan kaynak ayırımında etkinlik ve gelir dağılımında adalet kavramlarını tanımlamak.Kaynak ayırımında etkinlik, kaynakların en verimli oldukları alanlarda kullanılmasıdır. Neoklasik ekonomi teorisine göre, piyasa mekanizması tam rekabet koşulları altında ve ekonomik adam modeline göre, etkin kaynak ayırımını otomatik olarak gerçekleştirir.Adalet ise iki temel yaklaşıma göre tanımlanabilir.
Birinci temel yaklaşım, bir ekonomide, gelirlerin,eşitlik veya hakkaniyet ilkelerine göre adil dağılımının sağlanmasını temel alırken, ikinci yaklaşım bir ekonomide bütün bireylerin gelir elde etmek için eşit fırsatlara sahip olmalarını savunmaktadır.
Neoklasik ekonomi teorisi kapsamında, rekabetçi piyasaların nasıl çalıştığını ve bunun toplumsal refaha ilişkin sonuçlarının neler olabileceğini saptamak.Tam rekabetçi denge modelinde, piyasalarda tam rekabet koşulları egemendir ve tüm tüketici ve üreticiler ekonomik adam modeline göre davranırlar.Bunun sonucunda oluşan tüketici ve üretici dengeleri bütün piyasaların dengeye gelmesini sağlar.Piyasa mekanizmasının işleyişi sonucunda ortaya çıkan kaynak ayırımının etkin olup olmadığına ilişkin temel kriter,Pareto optimallik kriteridir. Eğer,kaynakları yeniden dağıtarak, hiç kimsenin refahını
azaltmadan en az bir bireyin refahını artırmak mümkün değil ise, kaynak ayırımı Pareto optimaldir.Pareto optimal noktalara varılması aşamasına kadar yapılan her iyileştirme Pareto iyileştirme olacaktır.Refah ekonomisinin birinci temel teoremine göre,her rekabetçi denge bir Pareto optimum kaynak ayırımını gösterir. ikinci temel teorem ise, herhangi
bir Pareto optimumuna tam rekabetçi denge ile ulaşabileceğini gösterir. Piyasa ekonomisinin işleyişi içinde ortaya çıkan gelir dağılımının toplum tarafından istenilen gelir
dağılımı olmaması durumunda, bunun ne olması gerektiğine ilişkin kriterler ortaya koyan sosyal refah fonksiyonlarının dayandığı teorik temelleri açıklamak.Pareto optimallik koşulları bir ekonomide kaynakların en verimli oldukları alanlarda kullanılmaları
gerektiğini gösterir. Ancak bunun sonucunda ortaya çıkacak olan gelir dağılımının adil olup olmayacağı konusunda herhangi bir ipucu vermez.Sosyal refah fonksiyonları, Pareto optimal kaynak dağılımı noktaları arasında hangisinin toplum tarafından en fazla tercih edileceğine ilişkin kriterler ortaya koyarlar. Bu çerçevede başlıca iki tür sosyal
refah fonksiyonu tanımlanmaktadır. Faydacı ve Rawlsçu sosyal refah fonksiyonları. Uzun yıllar boyunca refah ekonomisinin temel dayanağı olan faydacı yaklaşım, toplumun refahını, tek tek bireylerin faydalarının toplamı olarak ele almaktadır.Buna göre herhangi bir sosyal politika toplam faydayı artırıyorsa istenilir bir politika olmalıdır.Günümüzde en çok sözü edilen bir diğer sosyal refah fonksiyonu yaklaşımı ise Rawlsçu yaklaşımdır. Buna göre ise toplumun refahı, en fazla, toplumda en yoksul kesimlerin durumunun iyileştirilmesi ile sağlamaktadır.
3.ÜNİTE
Kamu maliyesinin önemli teorisyenlerinden R.Musgrave in devletin ekonomik fonksiyonlarına ilişkin olarak yaptığı önemli üçlü sınıflandırma temel alınarak, devletin kaynak ayırımı, gelir dağılımı ve istikrar fonksiyonlarını tanımlamak.Devletin ekonomik rolü üç düzeyde ortaya çıkar.Birinci olarak devletin kaynak ayırımını sağlama rolü vardır.Kaynakları etkin dağıtan mekanizma piyasa olsa da bazı ihtiyaçların karşılanmasında piyasaya aksar bu durumda devlet bu tür hizmetleri merkezi yada yerel düzeyde üreterek toplumsal refahın artmasını sağlar. Devletin ikinci ekonomik
fonksiyonu gelir dağılımı fonksiyonudur. Devlet vergi ve sübvansiyon gibi bazı araçlar ile gelir dağılımını birincil ve ikincil düzeylerde değiştirebilir.Bunların yanında, devletin bir de istikrar sağlama fonksiyonu vardır. Devlet, vergi ve kamu harcamaları ile toplam talebi etkileyerek ekonomik istikrarı sağlayıcı rol oynayabilir.Bir ekonomide ortaya çıkabilecek çeşitli piyasa ak-saklıkları durumlarını, bu aksaklıklar ile birlikte ortaya çıkan devletin kaynak ayırımı üzerindeki rolünün önemini ve bu aksaklıkları ortadan kaldırmak amacıyla kullanılabilecek devletin müdahale araçlarının neler oldu¤unu açıklamak.Devletin kaynak ayırımına ilişkin rolü piyasa ak-saklıklarına bağlı olarak ortaya çıkar. Başlıca dörttür piyasa aksaklığı tanımlanabilir. Bunlar ”u ”ekil-de sıralanabilir: Ortak tüketim konusu olduğu için fiyatlandırılamayan ve bu nedenle piyasanın hiç üretmediği kamusal mallar, özel fayda yanında toplumsal faydanın veya özel maliyetler yanında toplumsal maliyetlerin de söz konusu olduğu dışsallıklar, üretim ölçeği boyunca marjinal ve ortalama maliyetlerin sürekli olarak azaldığı doğal tekeller,hizmet sunanların alıcılar hakkında yeterli bilgiye sahip olmadıkları için riskleri doğru fiyatlandıramadıkları ve tüketiciler arasında ters seçişe neden oldukları eksik piyasalar.Devlet, merkezi yönetim veya yerel yönetimler düzeyinde örgütlenmeler ile bu aksaklıkları giderebilir. Örneğin, devlet, piyasa aksaklıkları durumunda; hizmeti bizzat kendisi üreterek veya özel
kurumların ürettiği hizmetin finansmanını sağlayarak, vergi veya sübvansiyonlar yolu ile dışsallıkları gidererek, yasal düzenlemeler yaparak veya standartlar koyarak piyasa aksaklıklarını giderici ve piyasaları düzenleyici rol oynayabilir.Piyasa ekonomisinin bir ekonomide gelir dağılımına ilişkin sorunları çözemediği durumda, devletin gerek birincil gerekse ikincil gelir dağılımı aşamasında ortaya çıkan gelir dağılımı rolünü açıklamak.
Gelir dağılımındaki adaletsizlikler de bir tür piyasa aksaklığı olarak kabul edilebilir. Bu durumda, devlet, asgari ücret yasaları gibi bazı yasal düzenlemeler ile piyasanın işleyişi sırasında müdahalede bulunabilir veya piyasada gelir dağılımı oluştuktan sonra, vergi, sübvansiyon veya bazı sosyal harcamalar ile gelirin yeniden dağılımını sağlayabilir.
4. ÜNİTE
Mal ve hizmetlerin, tüketimden mahrum bırakılıp bırakılmaması ve tüketimde rekabet olup olmaması gibi iki kritere dayanarak, özel yada kamusal mal olarak nasıl sınıflandırılabileceğini saptamak ve buna bağlı olarak değişik kamu malları kavramlarını tanımlamak.Başlıca iki kriter malların niteliklerini saptamamız için yol gösterici olmaktadır. Bunlar, tüketimden mahrum bırakabilme ve tüketimde rekabet olmaması kriterleridir.Tüketimden mahrum bırakma, bedel ödemeyenlerin tüketim dışında bırakılabilmesidir. Tüketimde rekabet olması ise, bir bireyin bir malı tüketmesinin diğer bireylerin aynı malı tüketemiyor olması anlamına gelmesidir. Bu kriterlere göre bir sınıflandırma yaptığımız zaman, tüketimden mahrum bırakılamayan ve tüketimde rekabet olmayan mallar tam kamusal mal olarak sınıflandırılmak-tadır. Bu kriterlerin bir tanesinin yerine getirilip, diğerinin yerine getirilemediği yarı kamusal mal ve yasak olmayan kamusal mal durumları da söz konusudur. Ayrıca erdemli mallar, karma mallar, uluslararası kamusal mallar gibi farklı kamusal mal tanımları da yapılmaktadır.Kamu malları üretim sürecini piyasa süreci ile karşılaştırarak aradaki farkları belirlemek ve bu süreçlerin nasıl değerlendirildiğine ilişkin farklı yaklaşımları açıklamak.Piyasa süreci ile kamusal mal üretim süreci arasında bazı çok temel farklar vardır. ilk olarak, piyasada karar alıcılar tüketici ve üreticiler iken, kamusal karar alma sürecinde talep yanında seçmenler ve
arz yanında esas olarak politikacı ve bürokratlardan oluşan karar alıcılar söz konusudur. İkinci olarak, tercihler piyasada fiyat mekanizması ile bildirilirken, kamusal üretim sürecinde oylama mekanizması geçerlidir. Üçüncü olarak, piyasada fiyatfaydalanma karşılığı olarak ortaya çıkarken, kamusal karar alma sürecinde bu bağlantı çoğu zaman
kurulamaz. Bireylerin taleplerine dayanarak, kamu mallarının denge üretim miktarının nasıl belirlendiğine ilişkin iki önemli model olan Lindalh ve Samuelson modellerinin özelliklerini açıklamak.Kamu malları üretim sürecini piyasa benzeri bir süreç olarak modelleştiren ilk yaklaşım iki bireyli bir model olan Lindahl modelidir. Aynı modelin çok
sayıda birey için genişletilmesi ile Samuelson modeli ortaya çıkartılmıştır. Bu modele göre, bireylerin kamu mallarına olan taleplerinin bilindiği varsayımı ile bu taleplerin dikey olarak toplanması sonucunda toplumun kamu malı talebi oluşturulur.
Toplumun kamu malı talebinin kamu malının maliyet eğrisi ile çakıştığı noktada optimal kamu malı üretim miktarı belirlenecektir. Bu öyle bir miktardır ki, bu optimal miktarda bütün bireylerin ödemeye hazır oldukları vergi-fiyat, söz konusu kamu malının maliyetini tam olarak karşılamaktadır.