Gönderen Konu: Ey Aşk!! Bu kaçıncı gidişin benden...  (Okunma sayısı 9564 defa)

Çevrimdışı sibela85

  • Daimi Uye
  • *****
  • İleti: 1410
  • Teşekkür: 37
  • Hakkimda Bilgin yoksa, fikrinde olmasin!
Ynt: Ey Aşk!! Bu kaçıncı gidişin benden...
« Yanıtla #15 : Mart 04, 2009, 15:06:24 »
Her ölüm aşk’a götürüyorsa, her aşk’ta ölümü getirir.
Aşk’sın, sadece sana varabilirim.
Ölüm’üm, sadece bana varabilirsin.

Aşk kendini bitiyor işte. Düşüyorum sere serpe ömrümün dışına. Aşkın dolaylarında üzgün esintiler fısıldayan ben çelişkili intihar notu bırakarak kaşınla gözün arasına, hüsrana yenik düşüyorum. Yenilgiye yeniliyorum. Kavram kargaşasında anlamın on üç ayaklı köprüsünden geçemeyip aşkın en öznel dizesindeyken sende dize geliyorum. Yokluğumun derinliğinde yok oluyorum. Sürükleniyorum. Varlığım varlıksız. Noktasını koyamadığım ünlem beni bilmiyor. Seni ihlâle itekliyorum benden. Sadakatin evhamını kimse kabullenemez biliyorum. Avlunun sonrasında hayat, kirli ellerini suyunda yıkayan simsiyah bir deniz mi? Durup durup kirlenmeler ve nihayetinde ölümle arınmalar bundan mı?

Karanlığın bana benzediğini en çok ben biliyorum. Acısını ıslaklığında kaydırıp saçlarını yangına sürükleyen kadınlar bölüyor rüyalarımı. Kelimesizliğinin cümle sonlarına yığılan bir şair oluyorum ansızın. Uykusuzluğunu gözkapaklarında uyutup oyundan kaçan lâl bir deliyi oynuyorum bu dramda oysa. Bakıyorum ki uçurumlar daha yakın kirpiklerimden; bir uçtan bir uca eskiyor satırlara çarpıp dibacesinde bin parça olan öykünün sessizliği. Kara çalıyor kanıksadığım deliliğim bilincime. Sevdiğim! Ayrıcalıklı acılarda derinleşen devrik hayatın üstüne sil baştan yaşanmıyor aşk. Felahımdın, feryadım oldun.

Nefretimden tenimin cüzamı dökülüyor pul pul. Bitmiş bir öykünün geç gelmişliğine ağlıyorum iskele direklerine yaslanarak. Ağ atıyorum hayata, kendimi inşirahta yakalamak için. Yerleşik acılarla bağdaşamayan bağlaçlardayım. İmgelerle öksüren ayrılıktan arta kalmışlığım akıyor sol omzumdan. Dilimde cehennem kafiyesiyle uyuşmayan sahtelikler zilsiyah bir gecede akıl oyunlarıyla çıldırıyor. Ey zahmin! Yalan sözcüklere kanıp uğunan gidişlere uğradın. Başkalarının huysuz cümleleriyle susup yalnızlığın bana ikinci el kalan öksüzlüğü bıraktın. Azat ettin gamzenden. Avunmasın gözlerin. Yansın ellerin, ellerimin sıcaklığını her özlediğinde. Şimdi son kadar ayyuka çıkabilir avazın isli coğrafyalara dalarak. Kaybettikçe anlıyorum, yitirilmeye değmezmiş aşk.

Şarkılar kavgamdan utanan turna sürüsü. Yoksun, notalarım kurşunlanıyor. Kırk yerimden ezberlenerek düş yiyorum. Onulmaz harflerle süslüyorum kayda geçmeyen kederi, sabitken acının sansürü. Dokunuyorum kırıklarıma, içimdeki hülyaların nemlenişi uzuyor şeritler boyu. Rengimi bozuyorum çift dikişli yalnızlıkta. İstanbul gibi her gidenin ardından kovalıyorum geçmişimi karartmak için. Biliyorum, yüzün uzak bir memlekete sürgün. Ey zahmin! Kentime kendimden önce gelen yağmurdun, ilkin şakaklarımdan çekildin. Örtbas ederek aşkı otobüs camlarına dönen çehreni bağışladın balkondan fırlattığım mektup nüshalarına. Haklılığına sebepler buluyorsun hikâyesizliğimizden. ‘ Asılsız bu sancılar. Bağla sana çıkan doğruları. Replikleri yalan kalbimi sınattığım senin. Sahnelenmesin pürisyan kahrı nefeslendiğim tek kişilik aşk oyunları’ diye bağırmak için susuyorsun. Benden başka kim ömrünün figüranı olabilir ki? Çevirsem başımı tabelasız vurgunluklara, içim dönüyor yollarına. Sen senin uzağınsın aslında.

Bakışından mesul bir ağustos serinliğisin. Seni her gece çoğaltarak kuşkularınla, sensiz kalıyorum çığlığım efkârımın suskusunu yutsun diye. Vapur homurtularına çarparken gündüzü eksik hayat, sorgusuz bir şiire gözyaşından bitap mercan damlalar damlıyor. Anlıyorum, bu şehirde adam başı cinayet var ve her cinayet kendine sokuluyor kanını gizleyerek. Ten artığı akrepler değiyor yarama. Vakit azalan sevinçlere yorgun kalıyor. Dakikalar seyrelmekte hara vuran ateşli soluklarla. Farazî düşlerimi kırbaçlayarak benliğimden söküyorum sende uzun kalmaları, annem henüz dikmişken bedenimin çıplaklığını. Aşk dedim, yarasına sarıldım. Sarılmasaydım daha beter ölürdü rüzgârı kaşlarımı eğen saçların. Sensizliğe dair anları biriktirsem de yokluğunun yeknesak alfabesine aldanıyorum. Sıklaşan ağrılara boylu boyunca uzanılmıyor nasılsa.

Hüznün avuçlarında buharlaşmayan yorgunluğun izlerini görüyorum. Demlenmeye hazır ağır yalnızlığın iç koridor voltalarındayım. Yaşamın en kırılgan noktasında son nefesime sürünen aşk zabıtları yırtılıyor içimde. Arınmamış, paslı iklimlerden çıkamayan adı belli küfürleri lânetliyorum sesimin en ağlamaklı duruşuyla. Çember daralıyor ve aşılmıyor dağlar. Bağrına taş basan kırk ikindi türküleri, gezgin düş damlaları doluyor bilincimin en kusursuz görüntüsüne. Aşk kalmayı kaldıramıyor ve hiçbir ayrılık elemini yüzünden süpürerek son/baharında ölmemeyi beceremiyor. ‘Gittin, kendimi özlüyorum’ diyerek akşamsızlığımda imha ediyorum kalbimi.

İçimde biriken enkazlara bir enkaz daha ekleyip sevilmekten yorgun düşmüş en sevi halimle savruluyorum. Yokluğumu terk edip dağınık ömrüme, yaşamak için gidiyorum. Bakıyorum ayrılığın yürek çöplüğü gözlerine son kez. Bırakıyorum kendimi gidişlerin kollarına. Biliyor musun, acıma ağlayarak benliğimde büyüttüğüm firakın uçurumlarını daha çok seviyorum ben. Kalbimden kovulup sana gelmiştim oysa. Zahmin, seni kime yazdı Yaradan?

Kapanıyorken perde sızımı selamlamak için kendimle yer değiştiriyorum:
Sen giderken acemi ve küskün anılarım vardı bu şehirde. Şimdi sen yoksun ya, çıkardım aklımdan anılarımı.


Çevrimdışı sibela85

  • Daimi Uye
  • *****
  • İleti: 1410
  • Teşekkür: 37
  • Hakkimda Bilgin yoksa, fikrinde olmasin!
Ynt: Ey Aşk!! Bu kaçıncı gidişin benden...
« Yanıtla #16 : Mart 04, 2009, 15:10:27 »
Avuçlarımda yitik bir sevda;
Her gece sana geliyorum,
Uykusuz her hece sana
…”

Gözlerinden deniz görünüyordu ve ben gözlerinin sahilinde çıplak ayakla yürüyordum. Dalgalar sahili yalıyordu usul usul… Kırmızı topuklarıma takılıyordu gözlerin. Sevdanın derininde onulmaz bir düştü yüreğim. Ecelin oluyordum her gece yeşil tepelere serdiğim düş bahçelerinde…



Biliyordun asi rüzgar…



“Tüm sualler yanar geceler düşlere kanatlanınca…”






Ve sen sevgilim masallar anlatıp kandırırdın hüzünlerimi, kaçan uykuma şükrederdim o vakit. Varlığının yoksulu bir fakir sofrada umudu beslerdik gözyaşlarımızla. Yufka yüreğini değişmezdim dünyalara, kirpiğinin kıvrımındaki bir damlaya canımı teslim ederdim. Kuruyan gözpınarların ıslak dudaklarımın nemi ile şifa bulsun diye dualar ederdim. Avuçlarındaki gül yapraklarıyla kanatlandırırdın kelebek yüreğimi, güzüme inat... Sana sadık rüyalarımda bile sabrı anlatırdın, o sabır ki her sabah gözlerimin şu yalan dünyaya doğması gibi…



“Gecenin yanaklarından süzülürken şafak,
Yıldızsız, karanlık da olsa gök kubbe
Gül yordamıyla bulurduk nefeslerimizi…”



Gözlerimdeki hayatla birleşince yarım cümlelik sevdalar yitirirdi anlamını. Sen benimle tamdın sevgilim. Bilirdik eninde sonunda kaybolurdu düşler… Bitimsiz özlemlerle kurduğumuz her düşün ardından hüzünler devrilse de üzerimize, biz gerçektik…


Ay yüzüme bak gözlerindeki hayatla… Geldiğin yolların tozu toprağı dururken öpmeliyim avuç içlerini… Hadi uzan varlığının mutluluğu ile çöz saçlarımı. Eteğime topladığım çiçekleri iliştir. “Ellerin” diyorum, ellerin yurt edinmeli saçlarımın her telini. Yanışın her an artsa da dayan, gücün yetmese de vazgeçme bu sevdadan.


“Şimdi acıları bırak başucuma…
Gözyaşlarıma uzan…”


İtiraz yok asi rüzgar…



Kirpiklerinin gölgesinde bir sergi açmanı istiyorum, kimsenin uğramadığı bir sonbahar günü… Üzerime çöken hasretlerin arasında çok sevdiğim gülleri resmetmelisin. Her tablodan okumalıyım sevda romanımı. İçlerinden biri bana yakın gelmeli. Hani o gözlerimde bir dolu hüzün olan…


“Renkler yanar hüznümde, sen siyahı giydir yine bana…
Takvimlerin boş yapraklarında dururken zaman
Küçücük yüreğimle ölümsüzlüğü sunuyorum bak sana”



Bilirim yakıştırmazsın beyaz tenime bu zemheri matem rengini… Dudaklarıma değen her renk yandıkça başka çaren kalmaz sevgili. Gün uzar kavuşmayı bekledikçe, gün büyür gözlerimizde, geç gelir gece. Gece siyah…



Yırtılır karanlık, ateşli bakışlarını gördüğümde. Yokluğuna uzattığım saçlarımda başlarken vefakar geceler, avuçlarımdaki şarabi sevişlere bırak kendini. Sonra gamlı saçlarımın her teline asalım düşlerimizi. Nefesine nefesimi al yakalım geceyi sönse de bir bir yıldızlar. Unutulmuş bir yalnızlığın içinde olsam da yüreğimin kuytularına uzan… Özlemlerime yenilerini eklemeden uzan ki göğüs kafesimde yankılanan yürek atışlarımın senli bestelerini dinlemek nasibin olsun.




Yüreğindeki azimli sevda ile kanasan da aç gönlünü bana özlenen sevgili. Bakma gözlerimdeki yaşlara, sevince açar gamzelerim, hem ağlamak yakışmaz ki bana.



Haydi söyle sükut ile…


Sorularımın cevabı var mıdır asi rüzgar…




Bedeli çoktan ödenmiş bir sevdayı, neden kanatır zaman…”

Çevrimdışı sibela85

  • Daimi Uye
  • *****
  • İleti: 1410
  • Teşekkür: 37
  • Hakkimda Bilgin yoksa, fikrinde olmasin!
Ynt: Ey Aşk!! Bu kaçıncı gidişin benden...
« Yanıtla #17 : Mart 04, 2009, 17:47:07 »
Yoruldum sivri çakıl taşlarına benzer aşkların üzerinde yürümekten...
Dalgaların kıyıya vurup, savurup koynuna aldığı
ince bir kum tanesi olmak istiyorum...
Ve boğulmak kendi mavilerimde...
Deniz yıldızının beş kolundan bir tanesi bile saramadı beni...
Oysa ince sızılara da, keskin acılara da alışkın benim bedenim...
Suların durulduğu bir denizde oynaşan martıları hiç izlemedim...

Yüreğinize gömün beni bugün...
Evrenin bütün güzelliklerini kutsayan yüzümü gömün yüreğinize...
Yorgunum kırık dökük kelimelerle konuşmaktan...
Yorgunum boş yüzeylere dolu kelimeler yazmaktan...
Usandım kendini tekrarlayan başlangıçlardan...

Kendi yüreğimin kara deliklerine saklanmak istiyorum...
Hiçbir ışığın sızmaya gücünün yetmeyeceği
Hiçbir umut çiçeğinin yeşermeye yeltenmediği...
Hayallerin kucağında öyle gündoğumları, öyle manolya kokulu ilkyazlar yaşadım ki
Ağır geliyor artık sabaha varmayan gecelerin gerçekliği...
Saklanmak kendime ve yavaş yavaş yok olmak istiyorum...

Gömün beni yüreğimdeki küçük kızın gözbebeklerine...
Balköpüğü damlalar damlıyor göğsüne...
Çocuklara özgü umursamazlık, çocuklara özgü vurdumduymazlıkla yaklaştı aymazlıklarınıza...
Uçurtmalar uçurdu bilmediği gökyüzüne...
Bir bedenin içine sığmayan kocaman ruhumu da gömün birlikte...

Güzelliğe tutkun, şehvete aç bakışların yükü altında ezildim...
Bir perde gibi örttü insana dair güzel yanlarımı bu süslü elbise...

Dokunabileceğiniz yumuşacık bir ten isteyen elleriniz
öpebileceğiniz arzulu dudakları hedef belirlemiştiniz
Oysa dokunmanın hiç aklınıza gelmediği bir yüreğe de sahibim ben...

Orada ebruli bir kadın bekliyor...

Kendimden yorulup, kendime kaçmanın kısır döngüsüne yolculuğum...
Ne menzili biliyorum, ne hedefin farkındayım...
Bir cenin olup annemin kutsal bedenine geri dönmek istiyorum...
Oysa yalnızlığım öyle koyu bir renk ki bugün, toprağa bile koyamıyorum...

“Kayıp” ilanı vermek istiyorum ruhum için:
“Bir tutam umuda muhtaç, yarına dair özlemlere aç, belirsizliğin kıskacında yarım bir ayraç”
Var mı böyle bir ruh etrafınızda sahipsizce dolaşan...!
Kayıptır kendisi...!
Ulaşın lütfen sahipsiz bedenime, ruhsuz boğuluyorum, çok ama çok derinlerde...

Kendi yarattığım sahte balonların içine oturup
Kendi yarattığım sahte diyarları izledim gökyüzünden...
Kulaklarım sağır oldu patlama sesinden...
Patlayıp sönen sahte balonum muydu, boş hayallerim miydi bilemedim...
Patlama sonrası sessizliğindeyim ben...

Küçük bir masal ülkesi kurmuştum kendime, kraliçesi ve tek hakimi olduğum...
Sınırlarımı yerle bir eden bu deprem nereden çıktı birden...
Fay hattının tam üstünde mi inşa etmişim değerlerimi...
Kaçışlar çözüm olur mu ki...
Yıkılan binaların taze yanık ve toprak kokusu mu, yoksa yıkılan değerlerim mi hıçkırıklarımın sebebi...
Bir kaosun içinde içiçe geçmiş hepsi...

Gömün, gömün beni yüreğime.
Emanet ediyorum elimde kalan son üç beş sevincimi bir avuç dosta...
Tek mirasım bu, o da yalnızca anlayana....
Gidiyorum kendime...
Gömün beni bugün yüreğime.

Çevrimdışı sibela85

  • Daimi Uye
  • *****
  • İleti: 1410
  • Teşekkür: 37
  • Hakkimda Bilgin yoksa, fikrinde olmasin!
Ynt: Ey Aşk!! Bu kaçıncı gidişin benden...
« Yanıtla #18 : Mart 10, 2009, 15:55:26 »


Çığlık Atacak Kadar Sus!

Ve bölüyorsa uyku uyumayan düşlerinizi ölüm ,
Mabetsiz saklanan şaraplar kadar eskitirler hatalarınızı..
Ve nefretler koyunda sevişirken ruhlar
Kolları birbirini dolamaksınızın içlerinden geçip gider sakladıklarınızı.

Şimdi fısılda! En büyük çığlıkları atacak kadar sus .

Piramitlerimde gün ışığı görmeden.
Eriyen onca gözden , söylenen onca sözden yitip giden uyunmadan görülen düşten farkı yoktur görülen maddesel benin. .
Kıvrılıp yatar topraktan fırlayan ceninim
Beni oraya sokan, ellerini kan bürümüştür hayaletlerin.
Ettikleri çığlıkları bi anda duvarlarda sakladıklarında .
Sembolleri yok olmadan önce çizecektir tecavüz sahnelerini..

Şimdi fısılda! En büyük çığlıkları atacak kadar sus .

Ve tavizlerinizi çıkartıp kanatlarınızı iade ettiğinizde adı melek olan şeytana

Ve ellerini tutan kelepçelerden, görülen etten daha karanlıksa için
Şimdi!
Fısılda.
...
Son kez!
...
En fazla konuştuğun gün ve son kez çığlık atacak kadar sus.

Çevrimdışı sibela85

  • Daimi Uye
  • *****
  • İleti: 1410
  • Teşekkür: 37
  • Hakkimda Bilgin yoksa, fikrinde olmasin!
Ynt: Ey Aşk!! Bu kaçıncı gidişin benden...
« Yanıtla #19 : Mart 10, 2009, 15:57:43 »
Ben umutLarımı
Boş konvanLara doLdurdum.
Acemidir aLdığım nişanLar
Ben her aşkta

Kendimi vururum
....

Çevrimdışı sibela85

  • Daimi Uye
  • *****
  • İleti: 1410
  • Teşekkür: 37
  • Hakkimda Bilgin yoksa, fikrinde olmasin!
Ynt: Ey Aşk!! Bu kaçıncı gidişin benden...
« Yanıtla #20 : Mart 10, 2009, 15:58:38 »
Gittin...


Dudağıma, çocuksu susuzluğumla asla doyamadığım öpücüklerinden birini kondurup gittin. "N'olur öyle bakma bana" dedin en son... Daha birkaç dakika önce, gözlerimde varlığınla alevlenen yaşam sevincinin yerine, boyun eğmiş, donuk ve daha şimdiden hasretinle kavrulmuş bir karanlığı bırakıp gittin...



Dolmuştu zamanın...


Yüreğimdeki kum saatini, o göz açıp kapayıncaya kadar geçen "sen"den, sanki asırlarca tükenmek bilmeyen "sensizliğe" tersyüz ederek gittin.


Içimde, günlerdir yokluğunla zayıflamış, kalbi kupkuru kalmış aşk çocuğunu sevginle emzirme sarhoşluğuyla delirdiğim su "üç saatin" içindeki yüzlerce "an"ı "anı"ya dönüştürerek...


Önce gözlerim öksüz kaldı yokluğunda. Sonra, nefesinin o buğulu sıcaklığından mahrum kalan evimin rutubet kokulu duvarları...


Gittin...


Iki aşkın arasında şaşkın, ürkek ve çaresiz bir çocuk gibi savrulan kalbini cebine koyup, başka bir eve gittin uyumaya. Artık senin değildi evin,. "sizin"di. Benim özlediğim o eski evin değildi gittiğin...


O eski ev... Oturup, zamanım o yağmursuz, o parça parça yüzüne bakarak, güneşin bütün gün sadece yalayıp geçtigi loş pencerelerinde dalgınlığımizi biriktirdiğimiz o ev...


Susardık bazen... Ansızın, hesapsızca, belki de yorgun düşerek... Akıldışı bir hızla devinen imgelerin ortasında, bir çığ gibi ömrümüze yığılan anılardan birini seçip, dondurarak... Hayat, çok eskilerden gelen sonsuz bir ritüel gibi, bir gelenek gibi tekrar ederdi etrafımızda, umurumuzda olmadan...


Elin çaya uzanırdı...


Tenim dudaklarını özlerdi...


Bir sözüm şiirin olurdu... Demlenirdik.


Gömüldükçe düşlerin o büyülü uykusuna, aşkımın kalbimdeki ilahi melodisi çalınırdı kulaklarına birden. Nasıl da ürkerdin. Karanlıktan korkan bir çocuğun teselli ıslığı gibi bölerdi sesin suskunluğumuzu...


Ruhlarımızın biryerlerde buluştuğuna, düşlerimizin biryerde kesiştiğine inanmak istedigim bu hayattan çalıntı anları, beni bunun aksine inandırmaya çalışan bir sesle ve ilk önce hep sen bölerdin.


Işte böyle anlarda yüzü daha da netleşirdi dünyaya gözlerinden bakan o yaralı çocuklugğnun...


Işte ben en çok seni içimden doğru sevdiğim böyle anları severdim...


Hayatın içinde seni barındırdığı her karesinde uzun uzun soluklar alarak, o günlük, o sıradan ayrıntılarını alabildiğince büyütüp, içinde kaybolarak severdim seni... Odanın içinde, varlığına yıllardır aşina olduğun bir eşya gibi sessizce kaybolarak seni izlemek ve başının üzerinden sonsuzluğa akıp giden düş bulutlarında şekillenen her sözü, yüreğimde senin için büyüttüğüm şiire mısra yapıp eklemekti seni sevmek...


Sevmek hayatına tanıklık etmekti benim için...


Sabahları evden çıkmadan önce, uykundaki o en masum halini öpücüklere boğarken "gitme" diye sayıklayan sesine kıyamayıp, patrona binbir yalanlar uydurarak sık sık işe gitmemekti seni sevmek...


Sana kahvaltı hazırlamaktı. Özenle hazırladığım sofraya iştahla oturup, "Sen var ya, bir meleksin, neden seninle evlenmiyorum ki ben... Senden daha iyisini mi bulacağım" diyen muzip sözlerine sevinmek, belki de çocukça inanmaktı... Ince ince kıyılmış, tabağa motif gibi işlenerek dizilmiş ve hep sevdiğin gibi üzerinde zeytinyağı ve limon gezdirilmiş domateslere, yaptığım mezelere duyduğun minnete saşırmaktı...


Hayatına eklemekten çılgınca zevk aldığım o şefkatli inceliklere duyduğun minnete...


Seni sevmek, bundan yıllar önce, seni bir idol gibi içimde büyütüp, hayranlığımın yavaş yavaş aşka dönüşünü ürkekçe gizleyerek kaleme aldığım mektuplarıma, aynı incelikle, aynı özlemle, aynı hayranlıkla verdiğin cevaplarına inanmamaktı... Tüm ısrarlarına rağmen, bu eşsiz büyüyü bozmaktan çekinip, aylarca seni bir kez bile aramamaktı. Sonra ansızın yollara düşüp, çocuklugğumda kalbimde filizlenen sevdası senin aşkınla yeşeren bu kentin sokaklarında izini sürmek, kendi sözlerinle "bu inceliğin ve bu derin anlayışın yüzünü", yani o merak ettiğin yüzümü, gözlerine taşımaktı... Buluştuğumuz cafede, ayların günlerin telaşı ve susuzluğuyla, anlattığın şeylerin hiçbirini algılamadan, sadece hayranlıkla seni, o hepimiz gibiliğini seyrederken, masanın altından bir türlü çıkartamadığın o telaşlı, o çocuk ellerinde kendini eleveren heyecanına inanamamaktı...


Seni sevmek, o gece rakı içtigimiz köhne meyhaneden çıkıp yürüdüğümüz sokaklarda, Nisan ayında bir mucize gibi gökyüzünde dans eden kar tanelerinin Tanrı'nın bu aşk için gönderdiği bir işaret olduğuna inanmaktı...


Seni sevmek kadınlığımı, bedenimi ve hazzı ilk defa seninle keşfetmekti. 17 yıldır sanki sadece senin için sakladığım bedenimi, en ufak bir tereddüt duymadan ve beklentisiz bir sarhoşlukla sana sunmaktı... Her dokunuşunda kutsal bir ayinin o sıcak ve tatlı şarabını yudum yudum içer gibi...


Seni sevmek, aşkın uğruna, ama senden izinsiz, başka bir kentteki hayatımı sıfırlayıp, yaşadığın kente, yaşadığın göğün altına, ıslandığın yağmurların altına gelip yerleşmekti. Senden başka, bu koca kentte bir başınalık ve kimsesizlikti seni sevmek... Sokaklarda tek bir tanıdık simaya rastlamamaya alışmaktı güçlükle... Hücrelerimle beraber çoğalan aşkını özgürce ve sınırsızca yaşamak için ailemin şefkatli ve anlayışlı kollarından sıyrılıp kanatlanmak, yıllanmış can dostların sevgisini çok uzaklarda bırakmaktı...


Seni sevmek, yalnızlığın soğuk kollarından biraz olsun sıyrılıp, nefes alabilmek için geceleri saatlerce tek başıma Beyoğlu'nun karanlık sokaklarında kalabalığın soluğuyla ısınmaya çalışmaktı. Hiç tanımadığım insanların yüzünde senin yüzünü aramak, onların kaybetmiş, umutsuz hayatlarında yaralı geçmişinin ve çocuksu düşlerinin izlerini sürmekti...


Seni sevmek, bu kentin tozlu, soluk ışıkları ruhumu ısırırken, aynı gecenin yıldızları altında seni deliler gibi özlemekti... O geceyi de kollarında geçirebilmeye seni ikna edebilmek için saatlerce sokaklarda dolaşıp, barlarda, kahvelerde oturup eve dönüşünü beklemekti... Bazen bu bekleyişlerin sonu, yorgun düşmüş bedenimi sürüklediğim evimde, o gece bir başka kadının yanında uyumana ağlamak olurdu sabaha kadar... Ertesi gün bir şizofren gibi, hiçbir şey olmamış gibi tekrar seni sevmeye koyulurdum...Şaşırırdın.


Çünkü, seni sevmek direnmekti sevgili... Güçsüz olanı acımasızca yokeden bu kentin hoyratlığına ve senin için artık inanmaktan çoktan vazgeçtiğin, yasadığın hayalkırıklıklarıyla çok uzun zamandır kaybettiğin o aşk duygusunun gerçekliğinin canlı ispatı olmaya direnmekti... Kalbine inançla aşk tohumlari ekmekti seni sevmek... Sevmek o yitirdiğin aşk şarkısı adına sana umut vermekti...


Seni sevmek, ait olduğun gökyüzünde seni özgür bırakmaktı... Koparmamaktı kanatlarını... Ruhunun ve kaleminin tek besin kaynağından, başka sevgilerin şiirine ekledigi mısralardan kıskançlıkla seni mahrum etmeye yeltenmemekti...


Sevmek, ruhumun tek sahibi olan seni sahiplenmemeye kanaya kanaya razı olmakti... Çocuksu bir saflıkla tek vazgeçemeyeceginin ben olduğuma kendimi inandırarak, hayatına boyun eğmekti...


Seni sevmek, bir babayı, bir canyoldaşını hayatının sonuna kadar yanında olduğunu bildiğin güvenilir bir dostu, ilgiye ve şefkate doymayan çaresiz bir küçük çocuğu, ama en çok da tutkulu, kıskanç ve yüreği sonsuz maviliklere akan bir deli aşığı sevmek gibiydi... Birgün ansızın, telefonda duyduğun bir sese, ya da yeni tanıştığın bir kadına aşık olduğunu, sanki tepkimi ölçmek ya da seni nasıl kıskandığımı görmek isteyen abartılı bir heyecanla söylediğinde, telaşa kapılmamak, bunun gelip geçici bir duygu olduğuna ve asla benden vazgeçemeyeceğine inanmaktı... Yine de içimdeki o kaçınılmaz endişe ister istemez sarardı yüzümü... Sesim soluğum kesilirdi birden... Işte, öyle anlarda beni sımsıkı sarıp, tutkulu bir sevişmenin ilk öpücüklerini dudağıma kondururken, "Sen küçücük bir kızsın, biliyor musun" diyen şefkatli sesini severdim en çok... Ve aslında ben dahil, hiç kimseye aşık olamayacağını düşünür, hüzünlenirdim...


Rüyalarımın gül kokusu...


Sonra birgün aşka açıldı yüreğinin sürgüleri...


Sonra birgün şiirlerin başka bir aşkın kokusuna büründü...


Yıkıldı tabuların... Kırıldı zincirlerin... Uzağıma düştün..


Bu defa farklıydı, hissetmiştim. Yalnız bedenini değil, ruhunu da paylaşmaya başlamıştın bir başka kadınla...


Sonra sevmek yavaş yavaş kayışını izlemek oldu avuçlarımdan... Seni sevmek, sen sabaha karşı uyuduğumu sanarak yanımdan kalkıp bir başka yürekle telefonda özlem giderirken, içimde kopan fırtınaları susturmaya çalışmak oldu sessizce...


Habersizce kapını çaldığım o gün, kapında kalıp, içeri girememek oldu...


O güne kadar hiç olmazsa bana karşı dürüst olmanla, yaşadıklarııi benden gizlememenle, yalan söylememenle avunuyordum... Ama bir başkasını incitmemek, üzmemek için ondan gerçekleri gizlediğini, yalanlarla da olsa onu koruduğunu farkedince bu avuntu da terketti beni... Yalanlarını bile kıskanır oldum.


Neden dürüst olmak için beni seçmiştin sanki... Gerçegin acımasız zindanlarında neden beni kilitli bırakmıştın...


Ne çok düşündüm bu soruların cevaplarını... Ne çok sorguladım kendimi, nerde hata yaptığımı, neyi eksik biraktığımı...


Kadınca oyunlardan haberim olmadı hiçbir zaman. Seçtiğin yaşam biçiminden koparmak, seni soluksuz bırakmak demekti benim için. Hatam seni bir mülk gibi sahiplenmemek miydi? Acaba istediğin bu muydu? Seni yanlış mi tanımıştım?.. Bana hep, ne kadar asil bir yüreğim olduğunu söyler dururdun... Isyanım, kalbimin ezilmiş parçalarının üstünü örtüp, sessizce çekip kapını çıkmak olurdu en fazla...


Yalnız kalmak istediğini daha sen söylemeden yüzündeki bulutlardan hisseder, çıkıp giderdim... Özür diler gibi bir sesle, onun geleceğini söylediğinde, sessizce çıkıp giderdim... Karşında ben otururken, onunla saatlerce telefonda konuştuğunda çıkıp giderdim... Hep giderdim...


Bu onurlu tavrımdı belki de ezen yüreğini... Vazgeçemediğin tek yanım buydu belki...


Sonra, sevmek yaralı kadınlığımı başka yüreklerle avutma yanılgısına kapılmak oldu... Buna hakkim olduğunu söyleyip dursan da, biliyorum, aslında içten içe hiç affetmedin beni... Sen çoktan parçalanmıştın zaten... Benim de yüreğimi böldüğümü düşünmek sana bile ağır geldi... Oysa ben, seni değil, kendimi cezalandırıyordum başka bedenlerde... Ruhumu kemiren bu deli aşkı cezalandırıyordum... Bunu anlamadın mı sevgili?



Sevmek seni değil çocukluğumu, düşlerimi, kendimi aldatmak olmuştu artık... Bana bağlanan masum aşklari seninle aldatmak olmuştu... Kimseye veremedim yüreğimi. Ne zaman baksalar içime, yüreğimin kırık aynasında kendilerinin değil, senin yüzünün aksini gördüler hep. Sessizce çekip gittiler. Farketmedim bile gittiklerini...


Gittin...


Seni sevmek, bensiz akıp giden hayatına bir yabancı gibi uzaktan bakmak oldu çoktandır... O çocuk ellerinin, bir başkasının saçlarında gezindiğini, aniden özlemle sarılıp bir başka yüzü öpücüklere boğduğunu, sabahları uykunda bir başka kadına sarılıp bir başka yüzü öpücüklere boğduğunu, sabahları uykunda bir başka kadına "gitme" diye sayıkladığını düşünmek oldu, seni sevmek... Geceleri, kokuna hasret yatğımda ter içinde uyanmak, kendimin bile affedemediği bir bencillikle, kalbindeki tek aşkın benimki olması için gözyaşları içinde Tanrı'ya yalvarmak oldu..


Seni yasak bir aşk gibi gözlerden uzakta, rutubetli duvarlar arasında yaşamak oldu, sevmek... Beni hayatından dışladığın için öfke nöbetlerine kapılıp, bana bile yabancı gelen, hiç tanımadığım bir sesle sana bağırmak, haykırmak, ağlamak, sonra pişmanlıkla affedip tutkuyla sana tekrar sarılmak oldu...


Yabani bir ot gibi ruhumu sarip sarmalayan öfke ve kıskançlık duygularıyla benliğimden uzaklaşmayı kendime yakıştırmamak, sıkışıp kaldığım bu karanlık dehlizde, kendi kalbimde, yalnızlığımda, sensizliğimde, kendi aşkımla delirmek oldu artık seni sevmek...


Simdi, bu acıya bir son vermesi, kendisini terketmesi, sonsuzluğa bırakıp gitmesi için birbirine yalvaran iki yüreğiz artik... "Ayazda Iki Yürek" gibiyiz...


Sen benim şizofren aşkımsın... Bense senin kanayan vicdanınım...



Affet beni sevgilim... Verdiğim sözleri tutamadım

Çevrimdışı sibela85

  • Daimi Uye
  • *****
  • İleti: 1410
  • Teşekkür: 37
  • Hakkimda Bilgin yoksa, fikrinde olmasin!
Ynt: Ey Aşk!! Bu kaçıncı gidişin benden...
« Yanıtla #21 : Mart 10, 2009, 16:07:47 »
Bakabileceğin en uzak yeri görmeyeyim diye gözlerimi hep uzak tuttum gözlerinden...
İnsan çok sevdiğinin gözlerine bakamazmış uzun uzadıya.
Deniyorum; insanlığımdan sığınarak...


Şimdilerde birbirini bile tutmayan ellerimden birini sana doğru uzatıyorum.
Yalnızlıkla özdeş bir ağaç altındaki boş bankta oturuyoruz.
yüzünü bana çevirmiyorsun (her zamanki gibi). Mevsimler geçiyor.
ağaç, yapraklarını bir kez daha açıyor. Hiçbir şey söylemeden kalkıp gidiyorsun.
Gittiğini görmeyeyim için ellerimi ağaca sarmalıyorum.


Elimde kuru bir çınar yaprağı var.
Belki de biriktirdiğim takvim yapraklarından bir tanesine benziyor diye elimde tutuyorum.
Gün mevsime inat sapsarı. Gelip yanıma oturuyorsun bir kez daha.
“Üşüyorum” diyorsun. Ellerimi veriyorum; gidiyorsun.
gittiğini görmeyeyim için ellerimle gözlerimi kapatıyorum.


Uzaktan bir şarkı ile naz’lanıyoruz: “Akşam olunca, beni hatırla...”
akşam oluyor. Senden düşeli çok olmuş ki yaralarım kabuklanmış.
“Gidelim buralardan” diyorsun. “Buralar gitsin” diyorum.
Avuçlarını öpüyorum. :'( Yine -de- gidiyorsun.
gittiğini görmeyeyim için gözlerimi geceye boyuyorum.


Ellerini tutuyorum git-me diye. Alnıma cemren düşüyor.
Soğuk bir yılan gibi ellerimden akıyorsun.
Gitme
gittiğini görmeyeyim için ellerimi bir otobüsün penceresinden sarkıtıyorum.


Ve bu kalbin kaç defa daha deprem yaşayacağını duy diye başını göğsüme yaslamanı istiyorum.
Bilmediğin bir şeyi kulaklarına fısıldıyorum: “Sen, benden bin defa gittin; binlerce kez seni bekledim. Bin kere aşık olmaktansa bir kere seni sevdim.
Ama biliyorum. İki ağaç birbirinin gölgesinde büyümezmiş.
olsun...
Köklerinin birbirine karıştığını kim inkâr edebilir ki?
gözlerimi görmeyeyim diye aynalardan, rüyadan korktuğum için uykudan, (varsa) akıl- (yoksa) ruh sağlığım için senden kaçtığımı artık neden saklayayım ki?


"Aç gözlerini, saklambaç bitmiştir artık..."

Çevrimdışı sibela85

  • Daimi Uye
  • *****
  • İleti: 1410
  • Teşekkür: 37
  • Hakkimda Bilgin yoksa, fikrinde olmasin!
Ynt: Ey Aşk!! Bu kaçıncı gidişin benden...
« Yanıtla #22 : Mart 10, 2009, 16:09:38 »
Bitti sanmıştım, unuttum demiştim, ömrümün geri kalanını sensiz geçirebileceğim fikrine bile kendimi inandırmıştım!... En büyük yalan, insanın kendine söylediği yalanmış geç anladım. Kaleminden çıkan birkaç cümleyle gözlerimin karşılaşması, yüreğimin seni yeniden hissetmesi, beynimin içine kazınan kare kare resimlerin ve kalabalıklar arasında yaşadığım başıboş dalıp gitmelerim!...

Seninle yaşadığı bir günü, tüm geçmişine ve geleceğine denk tutan bir ruhu, mahşere kadar taşımak zor gelecek biliyor musun?...

Öyle ya bir yağmur da, bir göl kenarında, gözlerinden içtim yağmur ve gece kadar yoğun şarabı ben!... Gece senin derinliğindir ben de, yağmur benim yüreğimin sağanakları...

Aklıma düşmeye gör, en fırtınalı denizde yolunu kaybeden en acımasız dalga olur bakışlarım... Dalgalarımın kayalıklarla buluştuğu an çıkan sesleri duymanı hiç istemem! Canı çok acıyan bir deniz ağlıyor dersin eminim... Seni özledim, anlıyor musun, özledim!!!

Gördüğüm her kuşun kanadına gözlerimi koyuyorum, bulunduğun diyarlara gelirler de seni görürüm diye...
Sana "yara" diyorum, tüm sözlerimin öznesi oluyor
" yar' a"...

Yara giden yolda kocaman bir yaram var!!!

Ne diyeyim, yara yardansa akan kanım değil, onun için gözümü bile kırpmadan verebileceğim canımdır!!!...


Çevrimdışı sibela85

  • Daimi Uye
  • *****
  • İleti: 1410
  • Teşekkür: 37
  • Hakkimda Bilgin yoksa, fikrinde olmasin!
Ynt: Ey Aşk!! Bu kaçıncı gidişin benden...
« Yanıtla #23 : Eylül 23, 2009, 09:07:35 »
 
Bαşlıyor Yine Sensizliğin Soğuk Günleri ,İçimde Hαsretin Hüzünleri

Sαrαrmış Yαρrαklαr
Gözlerde Yαşlαr
Mαzide Kαlmış o Güzel Anılαr
Düşer Yüreğime Yαrdαn Hαtırαlαr
Kαlρte Hαlα Onun İzleri Vαr

Hαyαt Gidiyor ,Hαyαt Bitiyor Yokluğundα
Gidiyormuydun Yine Gidiyormuydun Bensiz Şehirlere
Elvedα Bile Demeden ,Bαkmαdαn ,Konuşmαdαn ,Vedα Etmeden
Gidiyormuydun
Söyle Sendemi Beni Bırαkıρ Gidiyordun
Heρ Bu Gidişlerdi Beni Yıkαn Hαyαttαn Soldurαn
Ömrümü Rüzgαrlαrα Sαvurαn,Hαyαtı Iztırαρ Yαραn
Günlerimi Kαrαrtıρ Mutluluklαrımı Çαlαn
Bu Gidişinmiydi Sevgili
Sαhi Son Gidişinmiydi Bu ,Son Özleminmi
Bir Dαhα Dönmeyecek ,Gelmeyecekmiydin
Sensiz Son Günlerimmi
G
Gi
Git

Amα Sen Yinede Git
Boğαzımdα Düğümlensin Cümleler ,Sessiz Kαlsın Bu Defα Kelimeler
Gözler Bαkmαsın Sαnα Giderken Ağlαr Yoksα İçten İçten
Dudαklαr Konuşmαsın Bu Sefer ,Belki Gitme Kαl ! der Sαnα Sessizce Sitemler
G
Gi
Git
Amα Sen Yinede Git
Bendeki Senide Al Git ,Al'ki Kαlmαsın Senden Bαnα Hαtırα
Al'ki Akmαsın Yαşlαr Olmαyαnα
Kαlbime Hαnçeri Vurdα Öyle Git !
Arkαnα Bαkmαdαn Sessizce Git
Keder ,Acı Bende Kalsın Sen Üzülme Ne Olursun Git
Ayrılıkmı Çαlıyordu Kαρımızı Bu Sefer ,Sensizlikmi Vαrdı Dışαrdα
Yoksα Hαyαlinmiydi o Gelen Senmiydin Beklenen

Ağlαdım ,Ağlαdım ,Ağlαttın Yine
Aklımα Düştü Bir Gece Yαrısı Hαyαlin
Elimde Bensiz Resmin
Dilimde İsyαn Oldu İsmin
Bende Senle Bittim
« Son Düzenleme: Eylül 23, 2009, 09:09:44 Gönderen: sibela85 »